İdare ve vergi hukuku, hukukun önemli kolları arasında yer alan iki farklı kavramdır. Vergi hukuku; devletim tüm mali faaliyetlerini hukuki bir bakış açısı ile değerlendirilen hukuk dalıdır. Ekonomik faaliyetler sürdüren kişi ve kurumlar vergiyi doğuran bir olay gerçekleştirdiklerinde vergilendirilmeye başlar.
Vergilendirme olarak bilinen bu kavram 4 farklı aşamadan oluşturulur. Bu süreçler tarih, tebliğ, tahakkuk ve tahsildir. İdare hukuku ise; herhangi bir idarenin kuruluşu, eylem ve işlemlerine uygulanan hukuk kurallarıdır. İdare hukukunun esas konuları arasında idari davalar ve idari yargılama süreçleri yer almaktadır.
İdare hukukunu İzmir İdare ve vergi Avukatı kısaca tanımlayacak olursa bir idarenin tanımı, yapısı ve işleyişi düzenleyen kuralları oluşturan hukuk dalı olduğu şeklinde ifade edilebilecektir. Bu hukuk yapısı özel dernekleri, vakıfları ve şirketleri incelemez.
Özel dernekler, vakıf ve şirketler ticaret hukuku adı altında kapsamlı olarak ele alınmaktadır. İdare hukuku konusunda idarenin kuruluşu, görevleri merkezden ve yerinden olmak üzere iki farklı şekilde yönetilmektedir.
İdarenin yapısı ya da işleyişi sırasında oluşabilecek uyuşmazlıklar, idare hukukunun yargılama yöntemleri ile çözümlenmektedir. İdarenin işi, işleyişi ve görevlerine karşı yargı yolu tamamen açık tutulmaktadır. İdare ve vergi hukuku bir arada yürütülen iki farklı hukuk dalı olma özelliği taşımaktadır. İdare hukuku kapsamında açılabilecek davalar şu şekildedir;
Tam yargı davaları,
İptal davaları,
Kentsel dönüşüm davaları,
Belediye davalarına karşı olarak açılan davalar,
İdare düzenleyici işlemlerinin iptali davaları,
Diğer kanunların açıkça idare hukukunu görevlendirdiği tüm davalar,
Kamu ihaleleri konusunda danışmanlıklar ile meydana gelebilecek ihtilafların mahkemeye taşınması ve davaların takibinin yapılması olarak sayılabilir.
İdare ve vergi hukuku özelliklerinden bahsetmeden önce bu hukuk dalının doğumu ve gelişiminden kısa olarak bahsetmek gereklidir. İdare hukuku vergi hukukundan önce doğmuş ve beraberinde vergi hukukunun doğmasına ortam hazırlamıştır. Fransa’da 19. Yüzyıl itibariyle yavaş yavaş gelişen bu hukuk alanı, özel koşullar neticesinde ortaya çıkmıştır.
Fransız İhtilalinden hemen sonra 1790 yılında bir kanun oluşturularak, bu kanun ile idare ve adli makamların ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke ile hakimlerin idareye karşı açılmış olan davaları ve bu konu üzerinde karar vermeleri yasaklanmıştır. Uyuşmazlıkların hiçbir şekilde neticelendirilememesi, insanların idari yönetim ve işleyiş sırasında çokça zarar görmesine neden olmuştur.
Bu durumu belirli bir ölçüde çözümleyebilmek ve uyuşmazlıkları çözümlemek için Fransa’da bir devlet şurası kurulmuştur. Kurulan bu şura idari konuları inceleyerek, karar vermekle görevlendirilmiştir. Bu süreç sonrasında idare hukuku gelişimi sistemleştirilerek, disiplin çerçevesinde oluşum gerçekleşmiştir. Tüm bu bilgiler ışığında benzer olduğu bilinen idare ve vergi hukuku özellikleri şu şekilde sıralanabilir;
İdare hukukunun kaynaklarının başında anayasa gelir. Anayasadan sonra kaynaklar kanunlar, kararnameler, tüzük ve yönetmelikler olarak sıralanır. Bunun dışında idare hukukunun kaynakları arasında yargı içtihatları, tatbikat ve idari teamüllerde gösterilebilecektir. İdare ve vergi hukuku kaynakları ve esasları ele alarak, kuralların belirlenmesini sağlayabilecektir.
İdare hukukunda esaslar arasında gösterilebilecek ilk detay idarenin bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliğidir. İdare hukukunun esaslarından bir diğeri ise yönetmeliklerdir. Başbakanlık, bakanlıklar, kamu- tüzel kişileri kendi görevleriyle alakalı olan kanun ve tüzüklerin uygulanmasını arttırabilmek amacıyla, amacı aşmayan düzenlemelerde bulunabilecektir.
İdare hukuku kapsamında idarenin denetimi ve işleyişi sırasında, yargı yolu daima açık olacaktır. İdari işlemlere göre açılacak dava, yazılı bildirim süreci sonrasında mümkün olabilecektir. İdare hukukunda yargılama yetkisinin hukuk kuralları ile sınırlandırıldığı bilinmektedir. İdari işlemlerde takdir yetkisini kaldırabilecek kararının verilmesi söz konusu değildir.
İzmir İdare ve vergi Avukatı vergi hukuku konusunda ele alınacak ikinci kavram vergi hukukunun ne olduğudur. Vergi hukuku kısaca vergi yükümlülüklerini kapsamlı bir şekilde ele alan hukuk dalıdır. Devlet ve devlet kurumları arasındaki vergi ilişkileri, bireylerin bulunan vergi yükümlülükleri, vergilerin takibi ve tahsil edilmesi tamamen vergi hukukunun kapsamında gerçekleştirilir.
Vergi kavramı bir devlette yaşayan bireylerin sorumlulukları olarak tanımlanabilir. Vatandaş her yıl belirli konularda, bazı hizmetlerden aktif olarak faydalanır. Yararlandığı bu hizmetler doğrultusunda ise belirli meblağlarda vergi ödemekle yükümlü olacaktır.
Vergi hukukunun vergi konusunda oluşabilecek usulsüzlük ve yaptırımları engellemek amacıyla oluşturulduğu ifade edilebilir. İdare ve vergi hukuku bu noktada ilişkilendirilebilir. Vergi hukuku, idare hukukunun önemli bir parçası olma özelliği taşır. Genel olarak vergi hukukunun ele aldığı konular şu şekildedir;
Yukarıdaki konular baz alındığında bireyin vergi borcunun bulunmaması durumunda vergi hukuku ile herhangi bir ilişkisinin bulunmayacağı söylenebilir. Vergi borcu ödeme, zaman aşımı, takas ya da terkis gibi durumlarla bireyin sorumluluğundan düşecektir. İdare ve vergi hukuku alanlarının birbiriyle hemen hemen aynı özelliklere sahip olduğu bilinse de vergi hukuku, diğer hukuk türünden ayırılan bazı özelliklere de sahiptir. Bunlar;
İdare ve vergi hukuku konusunda, vergi hukukunun bazı ilkelere sahip olduğu bilinmektedir. Vergi hukuku normatif bir hukuk türü olması sebebiyle bazı kurallar ve ilkeler doğrultusunda oluşturulmuştur. Bu ilkelerin ilki vergileme ilkelerdir. Diğer ilkeler ise vergileme ilkeleri üzerine oluşturulmuş, diğer esaslar bütünüdür. Vergi hukuku ilkeleri genel olarak şunları kapsamaktadır;
Bu vergi hukuku ilkeleri, vergi hukukunun anayasal ilkeleri olarak da bilinmektedir. Ancak vergi hukukunda ilkeler yalnızca anayasal ilkelerle sınırlı değildir. Vergi hukukunda sayılabilecek diğer temel ilkeler ise;
Olağanüstü vergisel yükümlülüklere ilişkin ilkeler şeklindedir.
Vergi hukuku kapsamında oluşturulan ilkeler incelendiğinde, verginin hukuki nitelikten daha çok ekonomik etki yapısı önemi taşıdığı görülebilecektir. Ancak elbette ki vergi hem hukuki altyapısı bakımından, hem de ekonomik açıdan büyük önem taşımaktadır. İdare ve vergi hukuku idari ve toplumsal düzenin ve eşitliğin sağlanabilmesi açısından iki önemli hukuk dalı niteliğindedir.